Sevilen Kürt Olmak

İllüstrasyon: Cincinius

İllüstrasyon: Cincinius

 

Yeni kitabımız Herşehir Rehberi online dükkanımızda!


 

Read this article in English

Kadınların ve erkeklerin toplumsal alana giremediği, kendi küçük Kürt topluluğunda yaşayan ve ticaretle geçinen bir ailede yetiştim. Ailem yaşadığımız Kemalist ortamda kendi Kürt kimliği ve anadillerini koruyabilmek adına mücadele veriyordu. Ben de ailemin birikmiş deneyimleri ile verilen mücadelenin içerisinde doğmuş ve verdikleri bu mücadeleye dahil olmuştum. Dışarıdakilerle temaslarımda öncelikle kendimi sevdirmem gerektiği bana bilinçsiz bir şekilde aktarılmıştı. Dışarıdaki olarak tanımlamam her ne kadar dış gerçeklik olsa da buradaki gerçekliği Türk Sünni dışında tüm kimliklerin maruz kaldığı ayrımcılığı ifade etmek adına kullanıyorum.

Kalabalık ve yaşadığı Kürt çevresi içerisinde sosyo-ekonomik seviyesi yüksek olan ailem, yaşadığımız evin boyutu yetmeyince taşınma kararı aldı. Bizlerde böylece yeni bir mahalle, yeni bir okul, yine bir mücadele ve yeni bir kabul sürecine girmiş olduk. Maşallah çok doğuruyorduk, kardeşlerim de evleniyor ve onlar da çok doğurmaya devam ediyordu. Yeni taşındığımız mahallede önceleri komşuların garip bakışları ile karşılandık. Onlar için adeta mahallenin ortasına çöreklenmiş bir Kürt aşiretiydik. Ailem ve ben bu bakışlar karşısında tehdit unsuru olmadığımıza inandırmak için mahçubiyetle gülümsüyorduk.  Zamanla annemlerin (kız kardeşlerim ve yengemin de),  komşulara tabakla yemek götürdüklerini fark etmeye başladım. Tabaklar geri geldiğinde övgüler ve gülümsemeler de gelirdi. Bir tabak lezzetli yemek sayesinde bir gülümseme alabiliyorduk. 

Ailem genelde düzenli mevlitler verir, kendi akraba ve Kürt çevrelerinin yanı sıra  komşuları da davet ederlerdi. Komşular tabi ki yemeklerin ne kadar lezzetli olduğunu deneyimledikleri için mevlitlere katılırlar ama aynı zamanda tehlike olarak gördükleri ailemin içine de girmiş olurlardı. Sanırım ailemin içine girdikleri zaman da düşündükleri gibi tehlikeli olmadığımızı anlarlardı. Gelenlerin çoğu tekrar gelirdi. Onların bizim tehlikeli olmadığımızı anlamaları için önce yemeklerimizi yemeleri ve sonrasında beğendikleri yemeğin peşine düşmeleri gerekirdi. Burada sanırım bir iki ayrıntıyı belirtmemde fayda var. Annemler Kürt yemeklerini bilindiği gibi acı yapmazlardı. Çoğu zaman Kürt yemeklerine İzmir’in acı sivri biberi eşlik ederdi. Bu Kürt mutfağının Ege mutfağı ile birleşmesiydi. Acıyı yemeğin içinde pişirmek yerine, çiğ ve her daim taze olan sivri biberleri yemeğin yanında yiyerek baharatlandırırdık. Acı sivri biber komşulara ikram edilmez, evimizdeki sofrada kalırdı. Ailemdeki kadınlar, Kürt çevremizde de Türk komşularımız tarafından da güzel yemek yapan kadınlar olarak bilinirdi. 

Komşular mevlitler dışında da evimize gelmeye başlamışlardı.  Evimize her geldiklerinde bizim yörenin yemeklerini yerken görüyordum. Annemler bu paylaşımdan mutlu görünüyorlardı. Benim bu kadınlarla pek temasım yoktu. Onlarla konuşmazdım, sadece ara ara mutfağa girip kendim için yemek aldığımda karşılaşırdım. Okuldan eve geldiğimde komşu kadınların buluşmalarında yemekle birlikte dini sohbetler edildiğini gözlemlerdim. Aynı zamanda kadın dayanışması onları ortaklaştırırdı. Tüm farklılıklara rağmen aynı inanç ve erkek şiddeti deneyimi üzerinde ortak olduklarını gözlemliyordum.  

Ortaokul dönemlerimde, komşumuz olan bir kadının, bir takım çocukların eğitimine katkı sağlamak amacıyla mutfakta annemden para yardımı istediğini duydum. Kadını ilk defa görmüştüm. Okutturulmayan Kürt çocuklarına da ulaşıyor mu bu yardım diye sormuştum. Susmam için annemin bir bakışı yetmişti. Bana kalsa, o komşuların hiçbirini kendi evime de mutfağıma da almazdım ve annemlerin yaptığı o çok lezzetli yemekleri tatmalarına izin vermezdim. Annemler kadar naif olmayıp çocukluğumdan beri asi Kürt olabilmemin sebebi, arkamda beni destekleyebilecek güçlü bir ailemin olmasıydı. Ama ailemin arkasında onları destekleyecek hiçbir mekanizma olmamıştı. Asiliğim bu noktada beni onlardan ayrıştırıyor. Çocukluğumdan beri girdiğim ortamlarda Kürtlerin yaşadığı ayrımcılıktan bahsetmekten çekinmedim. Her ne kadar ailem gibi naif olmadığımı ve kendimi sevdirmek için çabalamadığımı iddia etsem de bunun farklı birçok boyutunu ben de deneyimledim. Muhtemelen deneyimlemeye de devam edeceğim. 

Annemler sürekli ailemizi ve kimliğimizi birilerine sevdirmeye çalışırken, ben Türk çocuklarıyla okulda ayrı mücadele ederdim. Öğrenim hayatımda eve ağlayarak geldiğim zamanlar olurdu.  Bunları anneme anlattığımda öfke ile okula gelip saldırmasını beklerdim ama annem her seferinde kendi insaniyetini bana tekrar edip öfkenin bir çözüm olamayacağını aktarırdı. Çünkü annem çareyi hayatı boyunca deneyimlediği ayrımcılığın öfkesini inkar etmekte görmüş. Çocukların ayrımcı ve aşağılayıcı tavrına karşı gelerek kavga etmekten çekinmez, kendimi sevdirme çabasına girmezdim. Eğitim hakkımdan faydalanabilmek için bulunduğum kamusal alanda, annemler gibi sevgi ve paylaşım ile değil, duyulmadığımda kavga ile iletişime geçmeyi öğrenmiştim. Kamusal alana girmek kavga ederek mümkün olmuştu. Aktarılmış sevilen Kürt olmayı her ne kadar okuldaki çocuklara sergilemesem de öğretmenlerime sergilerdim. 

Ailem okulun belli dönemlerinde yapılan kutlamalara her aile gibi yemekler yapıp göndermeye başlamıştı. Öğretmenler bizimkilerin yemeklerini çok sevmiş ve onlar da bizim yemeklerin peşine düşmüştü. Kutlamalar dışında da bizim evden okula öğretmenler için yemek gönderilmeye başlanmıştı. Okuldaki öğretmenler maşallah bizim evde pişen yemekleri bilir ve çok sever olmuştu. Komşularda işleyen mekanizma bu şekilde okula da taşmıştı. Benimle birlikte kardeşlerim ve yeğenlerim de aynı okulda öğrenim görmeye çalışıyordu ve annemler ailedeki tüm çocukların okumasını çok önemsiyorlardı. Annemler okulda maruz kaldığımız bu duruma çözüm olarak yine lezzetli yemeklerini okula sunuyorlardı. Bunun karşılığında biz  çocuklar ebeveynlerimiz sayesinde hak ettiğimiz saygıyı ve sevgiyi bir nebze olsa tadabiliyorduk. Muhtemelen bize baktıklarında artık Kürt aşireti çocukları değil yemek görüyorlardı. Doğrusu annemlerin amacı buydu ve doğru bir yere dokunuyorlardı. Okulda diğer çocuklar bizi rahatsız edince artık doğrudan öğretmene söyleyebilme cesareti gösterebilmeye başlamıştım.

Ailem ve ben kendimizi sevdirebilmek ve birilerinin bize tehlikeliymişiz gibi kötü hissettiren bakışlarıyla karşılaşmamak için bunca emek ve çaba harcamak zorundaydık. Çünkü o yemekler sayesinde komşular anadilimizi duymaya tahammül edebiliyor, kimliğimize ve dilimize saygı duyuyorlardı. Belki annemlerin yaptığı yemekler sayesinde biz onların içerisine Kürt kimliğimiz ve anadilimizle yerleşebiliyorduk ve yaşadığımız mahallede kendimizi herkes kadar güvende hissediyorduk. 

Bir Kürt olarak benim de ailemin de fazladan sevilme ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Bizler yaşam alanlarımızda güvende hissetmeye duyduğumuz ihtiyaçtan dolayı tehditkar ve dışlayıcı bakışlara gülümseyerek karşılık veriyorduk. Annemlerin insancıl ve naif duygularıyla pişen lezzetli yemeklerini dışardakilerle paylaşarak, onları bize karşı sakinleştirebiliyorduk. Biz her “Türk ve Sünni” olmayan kimlik gibi, güvende yaşayabilmek adına kendimizi fazladan sevdirmek zorunda bırakıldık. Annemler bu güveni yemekle veriyordu. Komşular ve diğerleri bizim duygularımızla pişen, bizim kültürümüzün yemekleri ile sakinleşiyorlardı ve bize gülümseyen bakışlarıyla cevap veriyorlardı. Kimliğimizle ve dilimizle yaşam alanlarımızda herkes kadar güvende yaşamaya ihtiyacımız var ve bunun için biz her zaman gülümseyen ve yemeklerini paylaşan bir aile olarak mücadele etmeye devam ediyor olacağız. Yaşamın birçok alanında ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kalmış bir ailenin çocuğu olarak, bunu yemek üzerinden aktarmam belki yine aktarılmış olan sevilen Kürt olmamdır. Belki bizlerin her zaman gülümsemesinin bir sebebi de bulamadığımız güven ihtiyacı. Öfkeyle ve keder dahil tüm duygular ile var olabilmek dileğiyle.


Mangal Media tamamen okuyucu bağışlarıyla desteklenmektedir. Eğer bu içeriği beğendiyseniz ve daha fazlasını görmek istiyorsanız, Patreon sayfamızı ziyaret edip bağış seçeneklerimize ve ödüllere göz atmayı unutmayın!



 
 
 
Pite Elfe